Kariyerimin başlangıçlarında oldukça şanslıydım. Egebank'ta
Alternatif Dağıtım Kanallarında ve Başarı Telekom/Ticaret'te proje yönetim
ofisi benzeri bir birimde çalışırken gerçekten vizyoner, şu sıralar bilinen deyimle
mentor sayılabilecek yöneticilerle çalıştım. Son teknolojilere yakın, bir o
kadar da bu teknolojileri işlerine adapte etmekte becerikli ekipler
kurmuşlardı, gerçekten şimdinin standardına göre mükemmel işler çıkartıyorlardı.
Bu süreçte çalıştığım şirketler benim için eğitici, öğretici
olmasının yanında gerçekten tecrübe ve vizyon kazanmama yardımcı olan tek
çalıştığım şirketlerdi. Ama bu süreçte edindiğim en önemli tecrübelerimden
birini de şuydu.
Türkiye'de dikkat edilmesi gereken ilk şey, insanlar ve
teknoloji hazır olmadan bir işe girişmemekti. Buna pek çok örnek verebilirim. Yine eski geçmişten,
Başarı Ticaret döneminden bahsedebilirim.
İlk ürün satışı yapılan e-commerce sitelerinden birini kullanıma
açmıştık ve dünya teknolojisini en yakından takip etmek zorunda olan bankaların
V-POS altyapısı bile yetersizdi. Her ne kadar Türkiye, teknoloji ve bilinç
olarak hazır olmasa da Türk insanı çeşitli yollarla kendini adapte etmişti ve dolandırılıyorduk. Çalıntı kredi kartları bir
tarafa, sahte isimle alışveriş yapıp, ev taşıyanlar bile oluyordu. Değinmeden
edemeyeceğim; Bu süreçte ben umutsuzdum, sitenin kapatılması gerektiğine
inanıyordum ve yöneticim de hem fikirdi, çünkü kaybettiğimiz ürünler cep
telefonlarıydı ve ciddi kaybımız oluyordu. Şirketin sahibi ki kendisi
idolümdür, Ferda Yıldız beyefendi ile yöneticim görüşmüştü. Ferda Bey ise şunu
söylemişti.
"Burada önemli olan kaybettiğimiz ürünler değil,
edindiğimiz tecrübe. Devam edeceğiz ve bir gün dolandırılmamayı öğreneceğiz."
Site yıllarca açık kaldı.
Konumuza geri döneyim.
Daha acı bir erken teknoloji örneği ise sevdiğim bir
arkadaşımın VOIP teknolojisini firmalara sunmak için açtığı şirketin batmasıdır.
Evet yurtdışında VOIP kullanılıyordu ama Türkiye'de hatlar yetersiz, internet
yavaştı. Teknolojiyi dünya ile aynı zamanda kucaklamak, Türkiye'de kabustur.
Teknoloji kadar konseptlerin gelişmesi ve kabul görmesi de
Türkiye'de yaklaşık bir 7 sene geriden gelmektedir. Yurtdışında aksaklıklar
tespit edildiğinde, geliştirilen ve denenen pek çok yöntem ve uygulama
Türkiye'ye ulaştığında çoktan değerini yitirir ama yine de uygulanır. Sonuç
yurtdışındaki ile aynıdır, onların terk ettiği başka bir uygulamaya gidilir. Ama dünya siz daha başlarken o uygulamadan
daha da iyisine yönelmiş olur.
Proje Yönetimi de aslında bu geç kalınmış uygulamalardan
biridir. Geçerliliği kabul görmüş, standartları oturmuş, sertifikasyonları önem
kazanmıştır. Dünya değerini şuanda Türkiye'dekinden kat be kat fazla
görmektedir ve iş alanı olarak tamamen farklılaşmış, oturmuştur. Bu da seneler
sonra Türkiye'de değerini anlayacak demektir. Biz anlayıp oturtana kadar
yurtdışında daha etkili bir sistem kabul görmezse tabii.
Uzun seneler yazılımcı olarak çalıştım ama yazılımcı demek o
zamanlar analist/testçi/proje yöneticisi/müşteri ilişkileri uzmanı gibi
titleları da barındırıyordu. Tek kişilik orkestra gibiydiniz. Pek çoğunuzun hem
fikir olacağı gibi işin içindeyken aksaklıkları ve nedenleri daha iyi
görebilirsiniz. Yöneticileriniz veya patronlar sizi dinleseler pek çok şey daha
iyi işleyebilir. Benim farkım ise bu aksaklıkları gidermek için ne yapılabilir
diye düşünmekti ve dünyayı takip etmekti.
Yazılımcılık dönemindeki bir yöneticim, yazılım projelerinin
gereğinden fazla uzun sürmesinden şikayetçi idi ve kendine göre bir çözüm de
bulmuştu. Framework geliştirmek. Bu çözümü uygulamaya sokmak çeşitli çabalara
rağmen 5 sene aldı ve beklenen tabii ki olmadı, zaten bu işi başlatan yönetici
de çoktan şirketten ayrılmıştı. Aslında sorun hiçbir zaman framework yazmak
veya hızlı kodlama yapmak değildi. Sorun yönetimseldi.
1.
Projelerde bildiğiniz gibi kapsam/zaman/bütçe birbiriyle en
ilintili alanlardır. Bir projede süre uzuyorsa bunun en akla yatkın nedeni
kapsamın değişmesidir.
Gelelim macerama;
Çalıştığım şirkette bu aksaklıktan nasıl kurtulunabilir diye
yaptığım araştırmalarda Agile/Scrum metodolojileri ile karşılaştım. Bunlar daha
çok ekip halinde çalışan yazılımcıların takip etmesi gereken yöntemdi ve
şirkette genelde bireysel projeler gerçekleşiyordu. Yani uygun değildi. Daha da
Türkiye'de hiç duyulmamışlardı ve yöneticime kabul ettirmem imkansızdı. Aynı
dönemde proje yönetimi konseptinin gelişmekte olduğunu gördüm. Yurtdışında pek
çok sertifika programı başlamıştı. Kendi bütçemle yurtdışında bir haftalık kısa
bir proje yönetimi eğitimine katıldım ve sertifikamı aldım ama tabii ki dünya
çapında geçerli olan sınavına katılamadım. Şirketimde ise daha bırakın proje
yönetimini, yazılım metodolojileri bile duyulmamıştı.
Geldikten sonra yöneticime aldığım eğitimi anlattım ve bu
konuda uzmanlaşmak istediğimi söyledim. Bana yazılımcı olduğumu ve proje yönetiminin
gereksiz olduğunu söyledi. Zaten beklediğim cevaptı. Teknolojinin ve
konseptlerin Türkiye'ye gelmesini beklemeye karar verdim.
İlk gelen konsept adından mıdır bilmem Scrum oldu. Uygulanan
kısmı sadece sabah toplantılarıydı ama nasıl olduysa eğitime bir arkadaşımızı
göndermişlerdi ve kendisi de Scrum Master olduğu için çok umutluydu. Sonuç başarılı
oldu mu bilemiyorum, ama proje gecikmelerindeki asıl soruna çözüm bu değildi.
Bu süreçte bir ara pair programming yani çoktan terk edilen birlikte yazılım
yapmak bile denendi. Avantajı vardı çalışmaya teşvik ediyordu. Hem denetçi hem
denetlenen oluyordunuz ama aynı zamanda inanılmaz kaynak kaybıydı, o yüzden de
yurtdışında hiçbir geçerliliği kalmamıştı. Bir şey demedim, izledim. Gelelim
neden bir şey demediğime.
Çünkü hazır değillerdi. Bunu da yaşadığım bir örnekle açıklamak
istiyorum.
Bana atanan bir iş akışı uygulamasında süre inanılmaz
kısıtlıydı. Analiz yapılmamıştı. Doküman yoktu. Sadece bir danışmandan alınan
bilgiler vardı. Analiz yapmaya bile vaktim yoktu, direkt kodlamaya geçmek
zorunda kalmıştım. Bir yandan kodlama yapıyor, bir yandan her adımda doküman
hazırlayıp, bu böyle gelecek, şu onay verecek buradan gidecek gibi bilgileri doğruluğundan
emin olmak için iletiyordum. Tek bildiğim akıştı ve ekranla ilgili bilgileri ve
fikirleri dahi olmayan iç müşteri benimle birlikte ekranlar şekillendikçe ne
yaptığımızı anlamaya çalışıyorlardı. Gece gündüz mesailerle en azından akışın
ilk adımını yetiştirmeye odaklanmıştım, en kolay kısmı da oydu ama alt yapısı, ekranları,
bağlantıları, akış motoru da hazırlanmak zorundaydı. İnanılmaz stres altındaydım
çünkü tüm üst yönetim ve tüm şirket projenin belirlenmiş olan bitiş tarihini
bekliyordu. Bu süreçte yöneticime inanılmaz kızgındım, kapsamı belirlememişti,
süreyi ayarlamamıştı, bunu yap demişlerdi o da aynen gelip bana bunu yap
demişti. Büyük çaba ile ilk aşamayı tamamladık, ikinci aşamaya da başladım, bu
arada testler devam ediyordu. Bilgisayarım ağırdı ve testler işkenceydi. İç
müşteriyi yanıma oturtup test yapıyordum ki hemen müdahale edebileyim. Derken ikinci aşamayı da tamamladım ve testlerini
de bitirdik. Proje akışları 6 aşamadan oluşuyordu ve lansmanla beraber diğer
aşamaları tamamlamayı umuyordum. Ben ilerlerken ve lansmana 3 gün kala iç
müşteri gelip akışı değiştirdiklerini bildirdi. Yöneticime gittim ve o ne var
küçük bir değişiklik istiyorlar işte dedi. Ben de açıklamaya çalıştım. Hiç
unutmuyorum ona bir bina düşünün bunun birinci katını yıkıyorsunuz üst
kısımları ayakta kalacak mı, tüm testler her şey yeniden yapılacak dedim. O da
bana biz inşaat mühendisi değiliz dedi. Yani yöneticimin kapsam değişiminin
önemine dair en ufak bir fikri yoktu, umursamıyordu da. Yine sinirlenmiştim ama
bir şey demenin ne kadar manasız olduğunu anlamıştım.
İşte sorun buydu. Kapsamı değiştirirseniz projenin zamanını
uzatırsınız, bu da bütçeyi etkiler, kaliteyi etkiler, başarıyı etkiler, daha da
derinden incelerseniz insan kaynağınıza verdiğiniz değeri gösterir.
Yazılım projelerinde başarısızlığın nedenleri yönetimseldir.
Analiz dökümanınız yoksa, kapsamınız doğru belirlenmemişse, kaynaklarınızı
doğru atamamışsanız veya fazla iş yükü binmesine sebep olmuşsanız, projenizin
bitişine ait bu kapsam bazında doğru zaman çizelgeniz hazırlanmamışsa yani
proje planınız yoksa, başarısızlığa mahkumsunuz. Başarı projenin tamamlanması
demek değildir. Kaynağınızı verimli kullanmanızdır, ürettiğiniz ürünün kalitesidir,
ne yaptığınızı başından bilmeniz ve doğru çıktıyı elde ettiğinizden emin
olmanızdır ve en önemlisi müşterinizin sonuçtan memnun olmasıdır. Yoksa uzaya
mekik fırlatacak kadar kaynağınızla işlerinizi yetiştiremezsiniz.
Sonucu merak ediyorsanız; Fazla mesailerle iş odaklı olduğum
için projeyi zamanında tamamladım ve başarılı bir proje olarak şirket bilgi
işlem tarihine geçti ama benim açımdan proje yönetiminin önemini anladığım ve
vizyoner bir bakış açısıyla çalışmam gerektiğini hissettiğim bir projeydi.
Tüm projelerinizde başarılar diliyorum.